Komünikasyon denilince; süregiden kişilerarası bir kontekstte gerçekleşen tüm sözel ve sözel olmayan davranışlar kastedilmektedir.
Sistem kurallarla yönetilir; kural ise sirküler ve tayin edilişte birbirlerine ve kendi içsel gerçekliklerine bağlı interaksiyonların özellikle sözle ifade edilmiş bir paterni olarak tanımlanmaktadır. Burada önemli olan, komünikasyon süreçlerindeki bu unsurların farklılaştığı noktaların tanınabilmesidir.
Komünikasyon süreci; esasen iki ana biçim ya da kodlama sisteminde yer alıyor olarak tanımlanabilir. Bunlar, analojik ve dijital biçimlerdir. Bu biçimler; aynı mesajı taşıdıklarında, kapsayıcı anlam etkisi uyumludur.
Analojik kod; sözcükler ve rakamlar yerine, beden hareketleri ve paralinguistik unsurlardan oluşmaktadır. Analojik kodlama, söylem konusunun gerçek büyüklük ya da niteliğine uygunluğu ile dijital kodlamadan ayrılmaktadır. Evrim içinde sözcükler, analojik unsurların yerini alamamamıştır. Analojik süreç, genellikle, farkındalığın dışında cereyan etmektedir. Bateson, analojik alanın bilinçdışında işleyişinin, ilişkiyle ilgili konulardaki komünikasyonun ana biçimlerinden biri olan analojik komünikasyonun gerekli bir yönünü teşkil ettiğini öne sürmektedir. Analojik olanın bilinçdışında işleyişi, onu, bizim doğrudan kontrolümüzden çıkarmakta ve böylece, ilişkiyi sürdürmede gerekli olan güvenirliği sağlamaktadır. Buna göre, terapötik çabada, analojik komünikasyonun dikkatle izlenmesi çok önemlidir.
Kişilerarası transaksiyonların dijital-analojik uyumla işleyişi, hem problem alanlarını saptama hem de intervensiyonda bulunma açısından aşırı derecede önem taşımaktadır. Terapötik intervensiyonlar, terapist tarafından dijital-analojik uyumla yapıldıklarında daha etkili olurlar. Uyuşmazlık söz konusu olduğunda, ifade, aşınmakta, danışan sistemi için bir açmaz meydana getirmekte ve güvensizlik haline yol açmaktadır. Burada esas olan; sistemleri algılama, sistemlerle komünikasyon kurma ve sistemlere intervensiyonda bulunmada analojik kapasiteleri kullanabilmektir.
Çoğu kişide; bu iki biçim arasında uyuşmazlıklar bulunur. Eğer terapistler; kendilerinde uyuşmazlık yaşadıkları alanlarda her iki biçimi de içeren bir intervensiyonda bulunmaya çalışırlarsa (sistemlerdeki problematik alanları saptama ve etkili bir şekilde intervensiyonu gerçekleştirebilme yerine), transaksiyonel olana, başka uyuşmazlıklar da getirmiş olurlar. Bu iki taraflı komünikasyon şekli içindeki ayrılık, ayrıksılık, ilişkide her zaman bir disfonksiyonun nedeni değil; pekala, intrapsişik ve kişilerarası zorluk alanlarının da bir göstergesi olabilir. Buradaki uyuşmazlık; çifte açmaz fenomeninin unsurlarına sahiptir; ancak oluştuğu transaksiyon alanının açıklanabilirliği ve göz ardı edilememesi sebebiyle daha geniş bir kavramdır ve bu yüzden, çifte açmazdan çok daha fazla transaksiyonel özelliklidir.
Psikoterapi, analojik olanın doğru ve düzeltici tercümesiyle ilgilidir. Ritüeller analojik ile dijital arasında bir ara süreçtirler, analojikle sembol arasında işlem görerek, tekrarlı ve stilize edilmiş bir şekilde simüle ederler.
Komünikasyondaki bir kopukluğun ilk sonucu; ilişki hakkında, dijital olarak, metakomünikasyon yeteneğinin kaybı ve analojiye geri dönüştür. Bireyler arası ilişkide herkes protagonisttir.
|