Lütfen Türkçe Versiyon için Tıklayınız >>>  Please Click for English Version >>>
iFTi Psikoterapi
Ana Sayfa Psikoterapi Hizmetleri Makaleler Çalışanlar Linkler Duyurular İletişim
İlişkide Kritik - Kim Dergisi
Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

İlişkimizde belli aralıklarla, kafa karıştıran, huzursuz eden "kritik bir durum" diye nitelendirebileceğimiz dönemler yaşarız. Bu dönemler ve sonuçları ile ilgili olarak, ilişki Terapisti Dr. Murat Dokur'un, Hülya Yıldırım'la Kim dergisi için yaptığı röportajdan çıkan önemli sonuçlar:

 
İlişki içinde "dikkat tehlike zamanı" diyebileceğimiz, kritik dönemler var mı?

"İlişkinin teorik varsayımlarına göre, birkaç dönemden oluşan değerlendirmeler var. Bunlar başlangıçta bütün ilişkiler için geçerli. Birincisi Sembiyotik Dönem; bu çok yakın olunan flört dönemi. Sevgi ve şefkatin yoğun, anne-çocuk ilişkisi gibi birbirinden beslenmenin çok yakın olduğu, ihtiyaçların birinci elden karşılandığı bir süreç. İkincisi; İkili Bağımlı Dönem. Kişilerin sürekli birbirlerini görmek istemeleri, görmezlerse huzursuz olmaları ve bilemedikler bir şekilde saatlerce -içerik fazla bir şey ifade etmese de- telefonla konuşma ihtiyaçları ya da birbirine sarılma, birbirinin kucağında yatma ihtiyaçları... Bağımlılık dönemi; başlangıçtaki o coşkulu belki de balayı dönemi denilebilecek dönem ve her ilişkide olan bir dönem. Bu şekilde yoğun yaşanan bir süreç sonucunda, çiftler o çok iç içe geçmişliklerinin ardından bireyselleşme ihtiyacı duyarlar. Ve kişilerin bireyselleşmek istedikleri dönem başlar. Bu tıpkı önergenlerin aileden uzaklaşmak, kendi bağımsızlığını ilan etmek durumuna benzer. İşte bu noktada taraflardan biri böyle bir farklılaşmaya, bireyselleşmeye, belirli bir mesafe ayarı yapmaya hazır değilse çatışma ortaya çıkar. Ve çatışma ortaya çıktığında da 'Çatışmalı Bağımlı Dönem' dediğimiz dönem oluşur."

Çatışmanın ortaya çıktığı bu dönemde mi kişiler terapiste başvuruyorlar?

"Evet. 'Bu ilişkiden memnun değilim, ama bu ilişkinin dışına da çıkamıyorum' durumu. 0 zaman bireylere bakıyoruz çünkü kişilik gelişimi, ilişki içindeki gelişime benzer. Sonuçta, ilişki içinde kişiliklerimiz de o ilişkiyi şekillendirir. Ve 'Öfkeli- Bağımlı' denilen bir dönem başlar. Bu dönemin aşılmasıyla ilişki esas istenilen seviyede olur. Böyle bir ilişki 'yetişkin ilişkisi' denilecek bir ilişki tarzıdır. Bazı kişiler bunu boşanarak (ilişki içinde bireyselleşmeyi beceremediklerinde), bazıları ayrı yaşamaya başlayarak, bazıları aynı evin içinde, bazıları evliliğin içinde evlilik içi boşanma dediğimiz tarzda gerçekleştiriyorlar. Ve bazıları da hiçbir zaman gerçekleştiremiyorlar."

İlişki içinde kişiler farklı farklı dönemler yaşıyorlar mı? Ve bu, ilişki için olumlu mu olumsuz mu?

"Gerçekten de kişilerden biri farklı bir dönemde, öbürü başka bir dönemde olabiliyor. Bazı çiftler ise bütün dönem özelliklerini aynı anda gösterebiliyorlar. Ya da dönem özellikleri içerisinde gidiş gelişleri olabiliyor. Asıl zorluk, bu tarz özellikleri gösteren çiftlerle çalışırken ortaya çıkıyor. O zaman ilişki içinde belirli bir istikrar ya da ilişkinin sağlıklı devamını sağlamakta taraflardan biri ya da dolayısıyla ikisi de zorluk çekmeye başlıyor. Onlarla çalışırken biz de zor bir çalışma dönemi geçiriyoruz."

İlişkinin kritik dönemlerinden bahsederken yapabileceğiniz başka tanımlamalar da var mı?

"Bir başka tanımlama da yaşa göre tanımlama. İşte, 20 yaş kişilerin, çılgın çağı. 30 yaş kişilerin akıl karışıklığı çağı. 40 yaştan sonra azanı vs. gibi tanımlar var. Sonra klasik tanımlama var; Önergenlik dönemi ilişki özellikleri, ergenlik dönemi ilişki özellikleri... Ayrıca kurumlaşmaya yönelik sosyal tanımlamalar var: Evlilik öncesi, evlilik sırası, evlilik sırasında çocuklar dünyaya gelmeden önce, çocukların doğumu sırasında, çocuklar doğduktan sonra, çocuklar sistemden uzaklaştıktan sonra. Bu tanımlamaların pratik pek bir anlamı yok. Bir kişinin 20 yaşında gösterdiğini diğeri 40 yaşında, bir kişinin 40 yaşında gösterdiğini diğeri 30 ya da 50 yaşında gösterebilir. 0 yüzden, yaşlara göre tanımlamalarda bulunmak ya da klasik öğretilerle göre ilişkileri değerlendirmek, bir çok yerde işi açmaza sokuyor. Yanlış anlamalara, kişilerin sıkıntılarının artmasına ve olası bir anlaşmazlığın ciddi krizlere dönüşmesine yol açıyor. Belki de farkındalıkla aşılabilecek bir durum, içinden çıkılamaz bir hal alıyor."

İlişkinin yıllarıyla ilgili değerlendirmeler yapılır. Birinci,üçüncü,beşinci yıllar tehlikelidir, diye...

"Bu yorumlar, genellikle boşanmaların ya da ayrılmaların hangi yıllarda olduğuna dair yapılmış araştırmalarla ilgili, klasik çalışmalar. Çünkü bize tek ya da çift gelenlerin ilişkilerine baktığımızda evlilik içinde boşanandan tutun, boşanma öncesi dönemine takılıp kalmış olan ve evliliğini sürdüren , boşanıp ayrılamayan kısaca evlilik içindeki bir çok seviyeleri yaşayan kişiler var. Bu değerlendirmenin kişilerin gerçeğine ne kadar uygun düşeceği tartışma konusu. Mesela, bir kişi ikinci yılda ilişkinin belirli basamaklarına geçmiştir, ama diğeri geçmemiş olabilir. Sosyal ya da mesleki sebepler; özellikle okul bitirmeler, belirli mesleklere girmeler, belirli meslekte bir yere gelmeler, kişilerin bu dönemleri daha hızlı geçmesine sebep olabiliyor. Kişi bir dönemden diğer döneme sıçrama yapabiliyor. Bu da ilişkinin birinci yılına da denk gelebiliyor, beşinci yılına da, otuzuncu yılına da"

Yani kişinin kendisi, çevresi sosyal ve kültürel durumu ile ilgili değişkenler ilişkiyi etkiliyor.

"Özellikle kişinin sosyo-kültürel seviyesi, çevresi, kendi orijinal ailesinden çıkıp çıkamadığı ve bundan kurtulduğu anda bireyselliğinin coşkusuna kapıldığı bir çok aşama var. Yani ilişkide bir çok değişken var. Mesela evlilik içinde çocuğun doğumu döneminde, genellikle çocukla ilgilenen kadın ve sistemin dışına yönelen erkek söz konusu oluyor. Ve çiftler sanki ikinci bir ergenlik döneminin açılımını yaşıyorlar. Çocukla ilgilenen kadının erkeği çekmeye çalışması, erkeğin daha fazla uzaklaşmasına - merkez kaç - sebep olabiliyor.

Bizim kendi kendimizle olan ilişkimiz, karşı tarafla olan ilişkimizi de belirliyor mu?

"Kesinlikle evet. İlişki üçüncü bir kişi gibi. Müdahale ederken bu şekilde değerlendiriyoruz. Pratikte bu şekilde değerlendirmek çok işe yarıyor. İki kişinin üçüncü kişiyle olan ilişkisi nasılsa kendimizle olan ilişkimiz, eşimizle olan ilişkimiz ve hatta üçüncü kişi dediğimiz ilişki ile ilişkimiz değerlendirilebilir. Bu da bizim karakter özelliklelerimizin bir tanımı."
 
Hepsi birbiriyle etkileşim içinde.

"Evet karşılıklı etkileşim söz konusu. ilişki bizleri, biz de ilişkiyi etkiliyoruz. Bir de, 'İnsanlar ilişki içinde ya vardırlar ya da yokturlar' cümlesi çok sık kullandığımız bir cümle. Esas mesele dönemlerin çiftler tarafından mümkün olduğunca ortak rezonans ve frekansta geçirilebilmesi..."
 
İlişki için çiftlerin her ikisinin de aynı dönemde olması avantaj mı oluyor?

Bazen avantaj, bazen dezavantaj oluyor. Çiftlerin her ikisi de bireyselleşemediği dönemi yaşıyorsa, birbirlerini örseleyerek, ciddi zararlar vererek ayrılmaları yaşanıyor hatta zarar vermek adına ayrılamamak gerçekleşiyor. Çünkü o dönemde baş edilemeyen bir öfke var. O yüzden de kendi içindeki ardışıklığı ve ahengi; çiftlere göre ya da ilişkiye göre değerlendirebilmeli. Ama önemli olan bireylerin bu dönemleri en ılımlı şekilde geçebilmesi. Ya da bazen bizim, 'maraziyet içinde uyumlu ilişki dediğimiz şey gerçekleşebiliyor Bu tür ilişkide çiftler farklı dönemlerde olabiliyorlar. Ama marazi olarak kabul edebilecek hal içinde, bir uyum sağlamış da olabiliyorlar. Ve genellikle bu çiftlere 'ilişkinizde maraziyet var' demiyoruz. Çünkü onlar bir ömür boyu böyle yaşayabiliyorlar, maraziyetleri birbirini tamamlamış oluyor. Fakat en kötüsü bu dönemlerin belirli bir noktasında kişilerin yorgun düşmeleri. Karakter özelliklerinin de devreye girmesiyle soğumuş ilişki dediğimiz (betonlaşmış ilişki). Belki bir çoğumuzun kendi anne babamızda gördüğümüz, sanki ilişki yokmuş gibi bir ilişki yaşanması. Heyecanı kalmamış, kişilerin birbirlerinden bekledikleri, istedikleri kalmamış, sadece birbirinin var oluşunda iki kişi gibi."
 
İlişkiyi bir şekilde öğrenmek zorundayız, değil mi?

"İlişki kendi başına yaşayan bir şey. Kimseye de sormaz ne yaptığını. Otonom, kendi başına buyruk, doğallıkla işleyen bir şey. Ancak öğretilerin çoğu 'riyakarlık' üstüne. Ve çevremizde gördüğümüz bir çok insan, sözde mutlu çiftler, 'riya' içindeler ve ilişkiyi de o şekilde götürmeye devam ediyorlar. Çatışmaları sözde çatışma oluyor, sevgileri sözde sevgi. İnsanlar oturup 'riya' içinde olup olmadıklarına bakabilmeliler, çünkü ilişki affetmiyor. ilişki başlıyor ve bitmiyor demiştik. İlişki ölmez, fakat ilişki içinde insanlar ölüyorlar. Bazıları yavaş yavaş bazıları da birden gidiyor. Ve bu, mecazi anlamıyla olduğu gibi, gerçekten ciddi rahatsızlıkların birçoğu ilişki içinde ortaya çıkıyor. O yüzden insanlar ilişki içinde, 'vardırlar yada yokturlar' diyoruz. Beceremeyeni zaten ilişki, önce kendisi bitiriyor."
 
Öneri getirmek istediğinizde neler söyleyebilirsiniz
?

"Behçet Necatigil'in bir şiiri vardır: 'Yaşa nasıl yaşadıysa anan baban, öndekine uyar tekerlek, git gel ayni yollardan aynı arabayı çekerek'. Şiir bu, ama artık o dönem bitti. Hiç kimse aynı arabayı çekmek zorunda değil. Yani kişilerin hangi arabayı çektikleri önemli. İlişkiyi üçüncü bir şahıs gibi göz önüne alıp, ilişkiye gereken önemi vermek ve onu beslemek zorundayız. Birbirini beslemek zorunda değil insanlar. İşe yaramadığını gördüğümüz klasik bilgiler dahilinde, 'ben, sen ve biz varız' cümlesi geçer. Hayır, 'ben, sen ve o' var. Yani ilişki var. 'Biz' olunca ortalık karışıyor, çatışmalı ilişkiler ortaya çıkıyor. İnsanlar ilişkiye yatmaya başlıyorlar. Bakımsız bir kadının bakımlı kocasınca şikayet eder hale gelmesi, bakımsız bir adamın bakımlı karısından şikayet eder hale gelmesi, ama kendilerine bakmayı akıl edememeleri durumu yaşanıyor. Ve orada güç mücadeleleri var, yarış var, hatta dalavere var. Ama bizim bakış açımız - yani pragmatik yaklaşım; doğru yok, yanlış yok, ahlaklı yok, ahlaksız yok sadece ilişki ve kişilerin ilişkiye nasıl davrandıkları var. Ve davranışın nasıl davranışı yaptığı var. Çünkü davranış davranışı yapar ve biter. Bize öğretilenlerin en kötüsü de 'gibi' davranmaktır. Oysa 'mışçasına' yapmak ilişkinin affetmediği tek şey. Çünkü ilişki doğallığı seviyor

Email listemize üye olarak, Psikoterapi ile ilgili gelişmeler hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz...
Email:
Copyright © 2009 İfti Psikoterapi